Aşk ve sevgi üzerine

Sevgi, insanın bir varlığa karşı yakın ilgi ve bağlılığını göstermeye yönelten bir duygu, hayatın aslı, kendisi ve âlemin var oluş sebebidir.

YAŞAMA SANATI
Sevginin ve sevmenin aynı zamanda bir yaşama sanatı olduğunu kabul etmeliyiz.
Hiçbir şey insanı sevgi kadar güzel yaşatamaz. Sevgiyi yaşamalı, hissetmeli, düşünmeliyiz; kelebeğin renk cümbüşünde, gülün kokusunda, bulutun hafifliğinde ve insanda… İnadına her adımda, her nefeste yenilip derinleşen var oluşlarla dolu dolu yaşamalı hayatı, aşkla ve sevgiyle…Erich Fromm’un dediği gibi, “Atılacak ilk adım, tıpkı yaşamanın bir sanat olması gibi, sevginin de sanat olduğunu kavramaktır.” Aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar.
Cevaplamış Şems: Senin baktığına herkes bakar ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir ama hiç kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin.
Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgin…
Sevgili abim Ünal Ersözlü de “Dört gün Buda üç gün Zorba” kitabında “Tüm insanlar, eşit olarak, içlerinde sevgi duygusuyla, sevebilme yeteneğiyle doğar. Hayatı anlamlandıran, evrenin tüm yasalarının özünü bütünleyen insan sevgisi oluşmasaydı; insanlığın şimdi kozmosu kucaklayan “hakikati arama” arzusu, hiç karşılığını bulmayacaktı” diyor.

HAYATIN DERİNLİĞİ
En değerlisi yaşadığımız anın farkına varmak, yaşamla birlikte akabilmek bize hayatın derinliğini getirir.
Echart Tolle “Sevgi bir ‘Var’lık halidir. Sevginiz dışarıda değil içinizin derinliklerindedir. Siz onu asla yitirmezseniz o sizi terk edemez. O başka bedene, bir dışsal forma bağlı değildir.
Şimdiki an için ve şimdiki yaşamın bütünü için şükran duymak gerçek zenginliktir.
O gelecekte gelmez. Sonra zamanla, o zenginlik sizin için çeşitli şekillerde tezahür eder.
Şimdiki an’a girin. Sadece olun ve olmanın tadını çıkarın. Şimdiki anın sahip olduğunuz tek şey olduğunu derin bir biçimde idrak edin.
Şimdiyi yaşamınızın asıl odağı yapın” diye konuşuyor.

İLAHİ BİR SEVGİ
Tasavvuf kültürünün sevgi ve hoşgörüsü, Kur’an ve Hadisin vurguladığı ahlâki ölçüler içerisinde bir sevgi ve hoşgörüdür. En büyük sevgi ilahi olan büyük yaratana olan sevgidir. O’nun olduğunu, O’nun yaratıcılığını, O’na teslim olmayı öğrenirsek, içimizdeki kutsallığı idrak edebilirsek, kutsal olduğumuzu anlarsak hayatımız anlam ve mana kazanır.
Yunus’un “Yaratılmışı severim yaratandan ötürü” “Bana seni gerek seni” diyerek ilahi sevgiye ulaşmanın önemini vurgulamıştır.
Yaratılmışların en şereflisi (eşref-i mahlûkât) olması hasebiyle insanı daha fazla seviyor olması bu gerçeği değiştirmez… Ayrıca, Yunus Emre insanı severken din, mezhep, ırk ayrımı da gözetmez.
Rahmet dalgalarıyla çırpınan aşk deryasının canlara can kattığını, susuzluktan kıvrananlara âb-ı hayat olduğunu belirten Mevlânâ, aşkın yüzlerce naz ve yüceliği olduğunu, bu yüzden kolay elde edilemediğini vurgulamıştır.
Sevgi sebebiyle yaratılan ve Allah’ın âlemdeki aynası olarak gördüğü insanı hatasıyla kabul edebilmeyi büyük bir erdem olarak görmüştür.
Mevlana “Maşuk her şeydeki her şeydir; aşık sadece O’nu gizler; Maşuk her şeydir, aşk ölmüştür” demektedir.
Yesevî ocağında yetişen ve onun ülkülerini Anadolu’da hayata geçiren ulu çınarların başında ise Hacı Bektaş-ı Velî geliyor. Bu bağlamda “incinsen de incitme”, “her ne ararsan kendinde ara”, “hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız”, “gelin canlar bir olalım” sözleri ile sonsuz bir insanlık sevgisi ve daima birlik-beraberlik ve kardeşlik vurgusu yapan Hacı Bektaş-ı Velî’nin öğretilerinden daha fazla yararlanmamız gerekmektedir.
Son söz; Doğu bilgeliğinin önemli isimlerinden Lao-Tzu’nun dediği gibi; “Başkalarını anlamak bilgelik, kendini anlamak ise aydınlanmadır.”

Exit mobile version